22 Aralık 2016 Perşembe

Musa GÖKTÜRK-Hasan Ali İZZET
“Atatürk Öldü mü, Öldürüldü mü?” Notları

  • Atatürk’ün hastalığı 1937 yılında ortaya çıkmış, hasta olmasına rağmen Hatay sorunu ile ilgilenmek için yaptığı güney seyahatinden İstanbul’a dönünce doktorları tarafından hastalığı teşhisi konulmuştur. (S. 21)
  • Hastalığının ciddiyetini anlayan Atatürk, 5 Eylül 19398’de vasiyetini yazmış, hastalık sebebiyle Cumhuriyetin 15. yıl dönümü törenlerine ve 1 Kasım 1938’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılış törenlerine de katılamamıştır. (S. 22)
  •  8 Kasım’da hastalığı şiddetlenmiş ve 10 Kasım 1938 sabahı saat dokuzu beş geçe hayata gözlerini yummuştur. Cenaze namazı 19 Kasım günü Prof. Şerafettin Yaltkaya tarafından kıldırılmıştır. Cenaze namazının bir camide kılınıp kılınmama yolunda dinen bir sakınca olup olmadığı İlahiyat Fakültesi Kelam İlmi ve İslam Felsefesi Ordinaryüs Profesörlerinden Mehmet Şerafettin Yaltkaya’ya sorulmuş, cenaze namazlarının muhakkak camide kılınacağına dair kesin bir kayıt bulunmadığını belirten Yaltkaya; bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığının da görüşünün alınmasını tavsiye etmiş, Milli mücadelenin meşrutiyetine dair Anadolu Uleması fetvasına ilk imza atan din adamı Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi; “O’nun cenaze namazı tertemiz hale getirdiği bu vatanda, bu farizanın yerine getirilebildiği her yerde kılınabilir” fetvasını vermiştir. (S. 23-216-217)
  • Mustafa Kemal Erzincan’dan geçerken Dersim ve Koçgiri Kürtlerinin yapmakta oldukları suikast girişiminden haber almıştır, koruma tedbirlerini alarak Çardaklı boğazından Zara ve Sivas’a geçmiştir. Bu konuya Nutuk’ta yer verilmiştir; “Erzincan methaline gelir gelmez bazı jandarma neferlerinin ve zabitlerinin heyecanlı mütelaşi bir tarzda otomobillerimizi Tevfik ettiklerini gördük. Vaziyeti izah ettiler. Dersim Kürtleri boğazı tutmuşlar, tehlike vardır, geçilmez” (S. 29-30)
  • Atatürk’e Yunanistan’ın Samsun’a yolladığı subaylarına kurdurduğu 40 kadar çete tarafından Samsun’a ayak basması ardından suikast girişiminde bulunulmuştur. Samsunlu tütün tüccarı Pantzou Dimitriadis’in oğlu Samsunlu Rumlar teşkilatına çalışan Stathios, Mustafa Kemal’in Samsun’a gelmesini öğrendikten sonra teşkilatın başkanı Kaptan Stilo Komidis’e Samsun’dan ayrılışını bildirmiş, Samsun Kavak yolunda pusu kurulmuştur. Mustafa Kemal çetenin kurşunladığı arabanın gerisinde başka bir arabada bulunduğundan bu suikasttan kurtulmuştur. (S. 31-33)
  • Mustafa Kemal’e Pontus çeteleri tarafından da Ankara’da suikast planlanmış alınan tedbirlerle faillerin bu işi yapmalarına fırsat kalmadan yakalanması sağlanmıştır. (S. 35-44 arası)
  • ·       Milli mücadele sırasında bir takım entrikalarla bertaraf edemedikleri Mustafa Kemal’i en sonunda Afgan emirini öldürüp ardından mevlit bile okutturan Mustafa Sagir adlı Hint asıllı bir casus eliyle öldürtmeye çalışmışlardır. Hint Müslümanlarından Mustafa Kemal Paşa’ya kutsal emanetler ve yardım paralarını getirdiği bahanesiyle içimize sokulmuş bu suikastçının alınan önlemlerle planı bozulmuş, yakalanarak idama mahkum edilmiştir. Hint Müslümanları adına temsilci olarak gelen bu kişiye Atatürk iltifat etmiş, meclise takdimini emretmiştir. Mustafa Sagir Yeni Gün Gazetesinin sahibi ve başyazarı Yunus Nadi ile de tanışmış, gazeteden alıp memleketine göndermek istediğini söylemiş, Yunus Nadi durumu Atatürk’e bildirmiş, Mustafa Kemal; “Bu adam casustur, … Sonuç alınıncaya kadar kimseye bahsetmeyin” demiştir. Mustafa Kemal’e Sagir’in casus olduğunu anladığı halde bunu makamlara bildirmediği sorulduğunda; “Maksadım gizli servisimizin nasıl çalıştığını anlamaktı, içimize kadar elini kolunu sallayarak bizim kadim dostumuz gibi girdiği halde binlerce insandan oluşan gizli kuvvetlerimiz çözebilecek mi diye merak ediyordum, çok şükür ki tanımakta onlar da gecikmediler” demiştir.  Hatta bu casus Şeyhülislam Dürrizade Efendi ile bile görüşmüştür. Dürrizade; milli mücadelenin düşmanı olup, milliyetçilerin ileri gelenlerini verdiği fetvalarla gıyaben idama mahkûm eden İstanbul’daki işbirlikçilerin şeyhülislamıydı. (S. 45-50-57-58)
  • Çerkez Ethem Yozgat isyanını bastırmaya giderken Ankara’ya uğradığında Mustafa Kemal tarafından karşılanmış, meclise götürülüp milletvekillerine alkışlattırılmış fakat sonraları adamlarıyla birlikte İsmet Paşa’nın emrine tabi olması istenmesi kabul edilmez bir durum olmuştur. Bu son durumla ilgili olarak Mustafa Kemal ile görüşmek için hasta yatarken yanına gitmiş, Mustafa Kemal kendisine; “Çeteciliğin artık bittiğini, ordu kurulduğunu, orduya bağlı çalışmaya mecbur olduklarını” belirtmiştir. Bunun üzerine Mustafa Kemal’e karşı silaha davranmayı düşünürken etrafına baktığında etrafının çepeçevre çevrilmiş olduğunu görmüş, Paşa’nın kendisine şüpheli gözlerle baktığını, hatta yastığın altındaki tabancaya davrandığını görünce düşüncesini gerçekleştirme imkânı ortadan kalkmıştır. Paşanın emrine itaat edeceğini belirterek huzurdan ayrılmıştır. (S. 60-61)
  • Mersin’de bulunan Mustafa Kemal, deniz yoluyla İzmir’e geçeceği proğramını kara yoluyla Konya-Bursa üzerinden İzmir’e çevirmiştir. Büyük ihtimalle bir suikast hazırlık planları sezilmiştir. Yolu Balıkesir’e düşen Mustafa Kemal İzmir’e hareket edecekken İzmir Valisinden gelen, “Şahsı devletinize karşı tertiplenen bir suikast teşebbüsü ortaya çıkarıldığıdan hareketinizin tehirini rica ederim” telgrafı gelmiş, ziyaret ertelenmiştir. Mandacılığın en güçlü temsilcisi Halide Edip Sultan Ahmet Mitinginin heyecanlı hatibidir. Ankara’ya geçince Mustafa Kemal’in karargâhına ve mahremine sokulacak kadar yakınlık sağlamış, kocası Dr. Adnan meclise ikinci başkan ve sıhhiye vekili olmuş, suikast öncesinde Viyana’ya gitmişlerdir. Rauf Bey yanlarındadır. Halide Edip Ankara’nın ipliğini pazara çıkarma misyonu için kaleme sarılmıştır. (S. 66-70-74)
  • İzmir’den önce Atatürk’e 11 ayrı suikast girişimi bulunduğu dikkate alınırsa eğer İstanbul’da yaşasaydı İttihatçıların onu çoktan öldürüp kayıplara karışacağı kesindi. Öldürülememesi tedbirli oluşundan hatta 1927 yılına kadar İstanbul’a gitmemesi de bundandır. (S. 77)
  • İzmir suikastının planlayıcıları İzmit Mebusu Şükrü Bey ve arkadaşlarıdır. Giritli Şevki Atatürk’e durumu ihbar mektubuyla bildirmiştir. (S. 78-79)
  • Terakkiperver Fıkranın kapatılmasından sonra Mustafa Kemal’i öldürme fikri ortaya çıkmış, çeşitli planlar yapılmıştır. Senaryo İzmit Mebusu Şükrü Bey ile eski Ankara Valisi Abdulkadir ve Ziya Hurşid gibi profesyonel kişiler tarafından hazırlanmıştır. Ziya Hurşid Mustafa Kemal’in tutuklanması için İstanbul’dan gelen emre ilk ret cevabı veren kişidir. (S. 82-94)
  • İzmir’de yapılacak suikast için Başdurak ile Yemiş Çarşısına gelen Caddelerin Kemeraltı’ndaki Hükümet Caddesiyle kesiştiği yer seçilmişti. Burası hem dönüş yeri hem de dardı. Gazi’nin otomobili Naim Palas’a geçerken burada yavaşlamak zorundaydı. (S. 85)
  • İzmir suikastının arkasında Rauf Orbay’ın rol oynadığı hakkında somut işaretler bulunmaktadır. Rauf Beyin daha başbakanken gizli muhalefetiyle cephedeki taarruz hazırlıklarının en kritik aşamasında ikinci grup olan anti-Kemalistlerle beraber Mustafa Kemal’in elini kolunu bağlamak istediği doğrulanmaktadır. İddianamede savcı Rauf Beyin konumunu; “zımmen haberdar olduğu kanaatine varmıştır. (S. 102-103)
  • Kazım Karabekir Atatürk’e Keçiören’de suikast beklentisi içindedir. İddianamede savcı Karabekir’in konumunu; “suikasttan haberli ancak muvafakati bulunmadığı” şeklinde değerlendirmiştir. (S. 103)  
  • İzmir suikastı sanıklarının yargılanması için münasip bir yer aranmış, Vali Kazım Paşa El Hamra Sinemasının uygun olacağını belirtmiş, şimdiki milli kütüphane olan salon mahkeme salonu oralar hazırlanmıştır. Elliden fazla tutuklu arasında anlı şanlı paşalar ve halen mebus olan tanınmış kişiler bulunmaktadır. Karabekir, Ali Fuat, Refet, Rüştü, Cafer tayyar Paşalar ile Canbulat, Şükrü, Sabit, Faik, Abidin, Cavit, Bekir Sami, Halis Turgut, Miralay Arif, Münir Hüsrev Beyler bunlar arasında yer almaktadır. (S. 104)
  • Erzurum kongresinin istihdaf ettiği gaye, doğrudan doğruya Erzurum Vilayetini, daha doğrusu şark vilayetlerinde ermeni komünist istiklalinin önüne geçmekti. (S. 126)
  • İttihat ve Terakki memleketin anahtarlarını teslim aldığı zaman memleketin hudutları Saraybosna’dan Hint Denizlerine kadar uzanıyordu. İttihat ve Terakkinin elinden düşürdüğü altın anahtarı biz aldığımız zaman hükümet merkezi işgal edilmiş, memleketin en güzel yerleri düşman işgal ve süngüleri altında kalmış bir vaziyette bulunuyordu. (S. 134)
  • İzmir suikastının mahkeme karar günü 13 Temmuz 1926 Salı günüdür. İkisi gıyaben olmak üzere onbeş kişi idama mahkûm edilmiştir. Firari Kara Kemal ve Abdulkadir dışında Şükrü Bey, Abidin Bey, Rüştü Paşa, Miralay Arif, Halis Turgut, İsmail Canbulat, Ziya Hurşid, Sarı Efe Edip, Laz İsmail, Çopur Hilmi, Gürcü Yusuf, Baytar Rasim hafız Mehmet 1626 yılının 13 Temmuz gecesinin sabahına karşı idam edilmiştir. Mahkûmların asılma işiyle Selanik Kıptilerinden Cellat Kara Ali görevlendirilmiştir. (S. 146-148-152)
  • 28 Martta mecliste ikinci grup diye bilinen muhaliflerin lideri Ali Şükrü kayboldu. Üstelik te hükümete yönelttiği bir dizi sert eleştiriye, Mustafa Kemal’in gösterdiği tepkinin ardından… Topal Osman Giresunlu idi. Mustafa Kemal’in 1919 Mayısında Samsun’a geldiğinde Pontus Rumlarını ezmek için Milli Mücadelenin emrine girmiş, gönüllü alayları oluşturmuştur. Karadeniz yöresinde acımasızlığıyla ün yapmış, 5000 kişilik silahlı gücüyle öne çıkmış, yarbaylığa kadar yükselmişti. 2 Nisanda Ali Şükrü’nün cesedi Çankaya’ya çok yakın Topal Osman’ın Papazın Bağı diye bilinen yazlık evinin bahçesine gömülmüş vaziyette bulundu. Boynuna çadır ipi geçirilerek boğulduğu anlaşılmıştır. (S. 167-168-170)
  • Çankaya’da resmi muhafız kıtası kurulmadan önce Mustafa Kemal Topal Osman ve adamları tarafından korunuyordu. Muhafız alayı kurulduktan sonra Topal Osman çetesine artık ihtiyaç kalmamıştı. Bunu kimse cesaret edipte söyleyemiyordu. Sonunda korkulan olmuş Topal Osman Çetesi Mustafa Kemal’i hedef almıştır. 2 Nisan günü Çankaya’da Gazinin köşkü civarında muhafız taburuyla Osman Ağa taburu arasında çatışma başlamış, Osman ağa ve on kadar maiyeti maktul düşmüştür.(S. 170-172)
  • Gazi’ye Latife Hanımla İzmir Göztepe’de iken bombalı suikast yapılmış, haber dünya basınına bile çıkmış, Mustafa Kemal’e isabet etmeyen bomba ile Latife Hanımın yaralandığı bildirilmiştir. (S. 175-175
  • 1919’dan sonra ilk kez İstanbul’a gelen Atatürk’e Beyoğlu’ndaki Tokatlıyan otelini ziyareti sırasında Mercan Altunyan yönetimindeki ermeni çetesinin suikast hazırlığı İstanbul polisi tarafından son anda farkedilmiştir. Üç terörist öldürülmüş diğerleri yakalanmıştır. (S. 177-178)
  • Pendik’ten Eskişehir’e kadar bir vagonun altında gizlenerek gelen Mercan Manokyan adlı biri tarafından da Atatürk’e suikast planlanmış, Adana’dan gelmelerini beklediği suç ortaklarıyla buluşamadan İstiklal Mahkemesinin 5 Mayıs 1925 tarihli kararıyla idam sehpasını boylamıştır. Bu Mercan Manokyan’ın İstanbul’da genelev patroniçesi ile ilgisi var mıdır acaba? (S. 183)
  • 27 Ağustos 1927 günü Yunanistan’dan Anadolu’ya geçen Hacı Sami ismindeki suikastçı Gazi’ye suikast planıyla Kuşadası Milas civarlarından iç bölgelere ilerlerken Mardan Dağlarında jandarma tarafından açılan ateş neticesinde kardeşiyle öldürülmüş, adamları yaralı ele geçirilmiştir. Çerkez Hacı Sami’nin kardeşi Eşref’te Çerkez Reşit ve Çerkez Ethem’in yandaşlarındandır. Bunlar İstiklal Savaşımızın en nazik bir zamanında düşmanla birleşerek vatana ihanet etmişlerdir. (S. 185-187)
  • Atatürk ölürse rejim yıkılır, saltanat tekrar kurulur düşüncesiyle Abdülaziz’in yeğeni Prens Sami tarafından suikast hazırlanmıştır. Oğlu Prens Bahattin Sami de bu konularda tam yetkili kılınmıştır. İngiltere yanlısı ve tahtın varisi konumunda olan baba Prens Sami tahta geçecek ya da Almanya yanlısı son Halife Abdülmecid tahta çıkacaktır. Bu planlardan türk istihbarat teşkilatı haberdardır. Osmanlı hanedanının ve Hilafetinin Haklarını Koruma Cemiyeti Türkiye’ye karşı yıkıcı faaliyetler planlamaktadır. Prens Sami’nin Türkiye’deki adamları Şubat 1938’de harekete geçmek üzere Atatürk’e suikast hazırlamışlardır. İngiltere plan hazırlıklarından haberdar ancak Türk Hükümetine bilgi vermemektedir. Prens Sami İngiltere hükümetinden beklediği desteği göremeyince suikast gerçekleşememiştir. (S. 190-191-192-194-195)
  • Cenevre’ye giderken Viyana’da Türk Dışişleri Bakanı DR. Tevfik Rüştü Aras’a suikast düzenlenecek, bakana düzenlenecek defin töreninde özellikle Mustafa Kemal olmak üzere yüksek makam sahiplerine suikast düzenleyeceklerdir. (S. 202)
  • 31 Mayıs 1938’de Savarona Yatı Dolmabahçe’ye demirlemiş, Atatürk 1 Haziranda yata geçmiştir. Savarona’daki tedaviden de olumlu sonuç alınamamıştır. (S. 209)
  • Hastalığı ilerleyen Atatürk’e 7 Eylül 1938 tarihinde birinci, 21 Eylül gününde ise ikinci ponksiyon yapılmış, karnında biriken su alınmıştır. (S. 210)
  • Son anlamlı sözü “saat kaç” olmuş, Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp’e “Ve aleyküm selam” demiştir. (S. 214)
  • Atatürk’ün ölüm nedeni ile ilgili Prof. Dr. Utkan Kocatürk’ün görüşü; Alkole bağlı sirozda karaciğer küçülür, diğer nedenlere bağlı sirozlarda karaciğer büyür ve büyüklüğünü korur. Atatürk’ün ilk muayene raporlarında ciğerin büyüdüğü, son raporlarda, 8 Eylül tarihli raporda olduğu gibi ciğerin büyüklüğünü sürdürdüğü, küçülmediği belirtilmektedir. (S. 230)
  • Türkiye’de mason cemiyeti Atatürk tarafından kapatılınca Varnalı Bulgar yahudisi 33. Dereceli farmason Avram Benaroyas, “O sarı lider ortadan sureti katiyetle kaldırılacaktır. Mefkuremize imha edici darbe vuranların akibeti feci şartlar altında ölümdür” demiş, Türkiye’nin ikinci mason lideri Kimyager Mustafa Hakkı Nalçacı acilen Moskova’da davet edilmiş, Nalçacı Atatürk’ün öldürülmesinden sonra Nazım Hikmet başkanlığında bir hükümet kurulmasını istemişse de uygun görülmemiştir. İlk başta Atatürk’ü silahla ortadan kaldırmayı düşünmüş olsalar da ani ölümün tehlikeli görülmesi üzerine esrarengiz ve kendine göre esrar arz edecek ölüm kararına uymuşlardır. 1937 yılı ortalarında Atatürk’e sinir organlarını zaafa düşürecek şekilde ilk darbeyi indirmeleri sebebiyle sinir organları felce uğramış, burun kanamaları, baş dönmeleri, istifralar, karşısındaki arkadaşı tanımamazlıklar kendini göstermeye başlamıştır. Yunan gazetesinde şu görüşe yer verilmiştir; “Filistin siyon kolonilerini meydana getirmek için Osmanlı İmparatorluğunu parçaladık. Bundan sonra yapılması elzem olan üç vazife daha vardı”. Varnalı Yahudi Farmason Avram Benaroyas Atatürk’e ilk darbeyi 1937 yılı ortalarında vurduklarını belirtmektedir. Kalbi kuvvetli denen Atatürk’e 30 Temmuz 1938 günü Prof. Dr. Ömer Neşet İrdelp tarafından kalbin kuvvetlendirilmesi için iğne yapılmasına karar vermiştir. Atatürk’ün doktorları arasında Mim Kemal Öke, Prof. Dr. Samuel Abravaya Marmaralı masonluğu bilinenler arasındadır. Salygran (civalı ilaç) atatürk’ün tedavisinde ajan tevdavi ilacı olarak kullanıldığı, aslında Mustafa Kemal’in bu ilaçla ağır ağır zehirlenerek öldürüldüğü ortaya çıkmıştır. Sıtma geçirdiğinin bilinmesine rağmen karaciğer ve dalağı yıpratan kinin ve atebrin gibi ilaçlar bol miktarda kullanılarak ölüm çabuklaştırılmıştır. Sadece 1937 yılında İstanbul Eczanesinden Atatürk için 43 kutu kinin alınmış olması buna iyi bir örnektir. (S. 233-234-235-237-238)
  • Ardından söylenenler;
  • Mevcut rütbelerin hepsini kaldırdığı bir memlekette, bu adam bütün rütbeleri kazanmıştır. O memlekette bulunabilecek en şerefli isim ona verilmiştir. (Mercel Sauvage-Gazeteci)
  • Bu insanlığa denenmiş bir felsefe örneği olarak sunulabilir. Atatürk yüzyıllara sığabilecek işleri on yılda tamamladı. (Gerrad Tongos-Yazar)
  • Denilebilir ki onsuz İslam alemi yolunu bulabilmek için elli yıl daha bekleyecekti. (Berthe Georges-Gaulis)
  • İngiltere önce cesur ve asil bir düşman, sonra da sadık bir dost olarak tanıdığı büyük adamı selamlamaktadır. (Sunday Times)
  • O genç ve dahi Türk şefinin o esnada Çanakkale’de bulunması, müttefikler bakımından tarihin en acı darbelerinden biridir. (Alan Moorehaed-Yazar)
  • O büyük insan yalnız Türkiye için değil, bütün doğu milletleri için de en büyük önderdi. (Emanullah Han-Afgan Kralı)
  • Bizim aslımız rengi uçmuş bir kıvılcım iken, onun bakışı ile cihanı kaplayan ve aydınlatan bir güneş haline geldik. (İkbal-Şair)                         

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder