İbrahim
SERBESTOĞLU-Osmanlı Kimdir?
Osmanlı
Devletinde Tabiiyet Sorunu’ndan Notlar
- İslam Hukuku insanların tümünü tebaa olarak kabul etmekle birlikte Müslüman ve gayrimüslim olarak iki gruba ayırırdı. Gayrimüslimler ehli ahd ve ehli harp olarak tanımlanırdı. Ehli ahd tabiiyet hukuk açısından üç gruba ayrılırdı; Zimmîler: İslam devleti himayesi altında yaşayan yani o devletin tebaası olan gayrimüslimlerdir. Muahidler: Kendileriyle barış yapılmış olanlardır. Müstemin: Ticaret veya başka görevlerle İslam ülkesine gelmiş olan ve geçici bir süre ikamet izni olan gayrimüslimlerdir. (S. 23)
- Osmanlıcılık, padişah yönetiminde devlet sınırları içerisinde yaşayanların ırk ve din farkı gözetmeksizin siyasal, hukuki ve sosyal zeminde eşit olmalarını amaçlar. Osmanlıcılık siyasetinin üç hedefi; Devlete veya padişaha bir kutsallık atfederek dinsel ve etnik farklılıklar üstü bir sadakat odağı oluşturmak, üzerinde yaşanan toprağa kutsallık atfederek vatan sevgisine sahip bireyle oluşturmak, dinsel farklılıkların arka planda kaldığı seküler bir Osmanlı ulusu yaratmaktır. (S. 47-48)
- Tanzimat döneminde Osmanlıcılık politikasının uygulanmaya konulduğunun ve tebaası arasında ayrım yapılmadığının bir göstergesi olarak oluşturulan vilayet, liva ve kaza meclislerinde gayrimüslim üyelerin de yer almasıdır. On dokuzuncu yüzyılda ne Avusturya ne de Rusya’da böyle bir durum görülmemekte, bu şekilde gayrimüslimlerin devlete sadakatle bağlanmaları hedeflenmektedir. (S. 51)
- Tanzimat fermanında; “Muhafazai vatan için asker vermek ahalinin farizai zimmetidir” denilmektedir. (S. 56)
- 1876 Kanuni Esasi de Osmanlı; “Osmanlı Devletinin tabiiyetinde bulunan fertlerin bütünü hangi din ve mezhepten olursa olsun istisnasız Osmanlı tabir olunur”. (S. 60)
- Osmanlı Tabiiyet Kanunu gerekçeleri; Modernleşme sürecinin doğurduğu zorunluluk, yabancılarla evlilikten doğan çocukların tabiiyetlerinin ne olacağı, ihtida eden gayrimüslimlerin Osmanlı tabiiyetine geçmiş sayılıp sayılmayacağı, ecnebi konsolos vekilliği, konsolos tercümanlığı veya konsolosların hizmetinde bulunmadır. (S. 61-62)
- Tabiiyet Kanunu İradei Seniye ile 28 Ocak 1869’da kabul edilmiştir. 1851 tarihli Fransız vatandaşlık kanunundan esinlenerek hazırlanmıştır. (S. 68-69
- Rüşt yaşı yirmi yaş olarak kabul edilmiştir. (S. 70)
- 15 Kasım 1847’de Protestanlık Osmanlı Devletinde ayrı bir mezhep olarak kabul edilmiştir. (S. 84)
- Amerika’ya yapılan ermeni göçlerinin sebepleri olarak; misyonerlerin etkisi, ekonomik sıkıntılar, dünya sergileri ve askerlikten kaçış, teknolojik gelişmeler sayılabilir. (S. 97-98-99-100)
- 1860-1920 yılları arasında Suriyeli, ermeni ve Müslüman olarak 1,200,000 kişinin Amerika’ya göç ettiği, bu rakamın Amerika nüfusunun %5’ine tekabül ettiği tespit edilmiştir. (S. 105)
- Amerika’ya göç eden ermeniler ermeni kolonisi ve lobisini oluşturup etkili lobi çalışmalarıyla Türk-Amerikan münasebetlerinin gelişmesini önlemeye, ikili anlaşmaların önünü tıkamaya başlamışlardır. (S. 107)
- Ermenilerin soydaşlarından para almadan iş ayarlamamaları; “Hiçbir ermeni göçmen rüşvet almadan bir soydaşına bir bardak su vermez” sözünün söylenmesine sebep olmuştur. (S. 110)
- 1893 yılında Merzifon Amerikan Koleji tahrip edilmiştir. (S. 123)
- Yahudiler Kudüs ve çevresini oluşturan Filistin’i vadedilmiş topraklar olarak kabul ederler. Bu sebeple tarihin çeşitli dönemlerinde dünyanın neresinde olursa olsun baskı ve zulüm gören Yahudilerin aklına ilk gelen yer Filistin toprağıdır. Osmanlı devletinin ilk dönemlerinde Yahudiler Filistin haricinde Selanik gibi şehirlere yerleştirilmişti. On sekizinci yüzyıldan itibaren gelenlerin hedefi tamamen Filistin olmuştur. (S. 180)
- Yahudilerin Filistin’e yerleştirilme fikrini Laurence Oliphant İngiliz hükümetinin de desteğini alarak ortaya atmıştır. Proje Sultan II. Abdulhamid’e sunulmuş ancak kabul edilmemiştir. (S. 183)
- 1891 yılından itibaren Filistin topraklarına Yahudi göçü endişe verici boyutlara ulaşmıştır. (S. 186)
- Theodor Herzl’in danışmanlarından Max Bodenheimer siyonizmin amacını; “Bizim düşlerimizin kanatları vardır, sınır tanımazlar. Yahova’nın Eski Ahitte vadettiği Nil’den Fırat’a kadar tüm bölgeler Yahudi kolonisazyonuna açılmalıdır” diye tarif etmiştir. (S. 193)
- Siyonist kongresinde alınan kararların hayata geçirilmesi için Mayıs 1901’de II. Abdulhamid ile Theodor Herzl görüşmüş, Yahudilerin Filistin’e yerleşmesi karşılığında Osmanlı dış borçlarını ödemeyi teklif etmiş, bu teklif padişah tarafından reddedilmiştir. Abdulhamid’in saltanatı boyunca yasaklara rağmen Filistin’deki Yahudi nüfusu üç kat artmıştır. (S. 193-195)
- İkinci meşrutiyetin ilanından sonra yönetimi devralan ittihatçılar Yahudi göçüne sıcak bakmışlar, Meclis Başkanı Ahmed Rıza; “Musevileri devletimizin her köşesinde ellerimiz açık olarak karşılamaya hazırız, yeter ki onlar sermayelerini alarak ülkenin endüstri ve tarımına katkıda bulunmaya gelsinler” demiştir. (S. 196)
- Yunan krallığı 1938’da Rusya, İngiltere ve Fransa’nın desteğiyle Attik, Mora, Eğriboz Yarımadalarıyla Kuzey Sporad ve Kiklad Takımadalarından oluşan sahada kurulmuştur. (S. 236)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder